Ya tenis ruhunu kaybederse? Robotik hakemlik vakası: gelenek ile insanlıktan uzak modernite arasında
Sürekli değişen bir toplumda teknoloji kaçınılmaz olarak gündelik hayatımızda önemli bir yer edinmeye başladı. Tüm alanlar etkilendi ve spor da bundan kaçamadı. Son 40 yılda, milimetrik hassasiyete sahip devrim niteliğinde yenilikler art arda geldi.
Yüzyıllara dayanan zengin bir tarihe sahip tenis dünyası, oyunun kurallarını yeniden tanımlayan teknolojilerin ortaya çıkışıyla karşı karşıya. Dünün şampiyonları sezgilerine ve deneyimlerine dayanırken, bugünün oyuncuları video yardımı veya hawk-eye gibi araçlardan yararlanıyor.
Bu araçlar daha isabetli bir adalet sağlasa da sporun özüne dair temel soruları da beraberinde getiriyor. Bu dosya, elektronik hakemliğe geçişle ilgili meseleleri, geleneklerin korunması ile kimi zaman insanlıktan uzak olarak algılanan modernitenin yükselişi arasındaki ayrışmaları gözler önüne sererek inceliyor.
HAWK-EYE, ELC, VİDEO: TENİSİ ALTÜST EDEN YENİLİKLER
Servislerin geçerliliğini kontrol etmeyi mümkün kılan Cyclope (aşağıda değineceğiz), sahada hassasiyetin vazgeçilmez hâle geldiği bir dönemin yolunu açtı. Bu devrim, sadece tenis ekosisteminde göz ardı edilemeyecek bir değişim anlamına gelmekle kalmadı, aynı zamanda onu takip eden büyük kararların da başlangıç noktası oldu. Özellikle hawk-eye sisteminin, daha yakın zamanda da Electronic Line Calling’in (ELC) ve video yardımının hayata geçirilmesi gibi.
ATP ve WTA tarafından 1980’li yıllardan itibaren devreye sokulan Cyclope bilişim sistemi, ilk devrimi temsil ediyor. O dönemde oyuncuların servislerinin doğru bölgeye düşüp düşmediğini tespit etmeyi sağlıyordu.
İlk kez 1980’de Wimbledon’da kullanıldı, ardından bir yıl sonra US Open ve Avustralya Açık’ta denendi. Sonrasında, bu sınırlı sürümün yerini tenisin vazgeçilmez unsuru hâline gelen teknolojik araç hawk-eye aldı.
Hawk-eye, oyuncuların, çizgi hakemlerinin kararlarına itiraz etmelerine imkân tanıyor; örneğin dışarı çağrılan bir topun aslında kort sınırları içinde kaldığını ya da tam tersini düşündüklerinde. Daha güvenilir ve daha kalıcı bir sistem. Teknolojinin ilk kez kullanılmasından yirmi yıl sonra, challenge imkânı doğmuş oldu.
Hawk-eye’ın gelişinde belirleyici Williams–Capriati şoku
Profesyonel turnuvalara hawk-eye’ı entegre etme fikri 2004’te kendiliğinden bir gereklilik gibi ortaya çıktı. US Open’da hawk-eye, kortta görev yapan hakemlerin erişimi olmaksızın televizyon yayınlarının kullanımına sunuldu. Serena Williams ile Jennifer Capriati arasındaki çeyrek finalde, izleyiciler 23 Grand Slam şampiyonluğuna sahip oyuncunun maça mal olan hatalara bu sayede tanık oldular.
"Hawk-eye’ın bu kadar önemli hâle gelmesinin sebebi, topa attığım neredeyse her vuruşun, çizgilere bile yakın olmasa dahi, dışarı çağrılmasıydı. Sistematik olarak dışarı deniyordu. Oynamak imkânsız hâle gelmişti," diyordu Williams Ağustos 2022’de.

Ve tenis üzerine eserler de kaleme alan Amerikalı spor gazetecisi Christopher Clarey, CNBC’ye verdiği demeçte bunu doğruluyordu: "Williams ile Capriati arasındaki düello belirleyiciydi. Bu karşılaşma sırasında US Open, televizyonda görülebilen bir hawk-eye sistemi denemeye başladı. Böylece geniş kitleler, oyuncuların kendilerinden daha fazla bilgiye sahipti. İnsanların ekran başında gördükleriyle kortta gerçekten olan biten arasında büyük fark vardı."
Bu maçta Serena Williams aleyhine verilen çok sayıda karar, doğal olarak endişe yarattı. Bu karşılaşma sayesinde, oyuncuların kullanımına sunulacak bir hawk-eye sistemini stadyumlara kurma zorunluluğu kaçınılmaz görünüyordu.
2006 Miami turnuvasında, Amerikalı Jamea Jackson, topun kortun neresine sektiğini yeniden izleme imkânını talep eden ilk oyuncu oldu. Bunu takip eden aylarda US Open (2006), Avustralya Açık ve Wimbledon (2007) hawk-eye kullanmaya başladı.
Milimetrik hassasiyette bir araç: ELC
Son yıllarda teniste ortaya çıkan bir diğer yenilik ise ELC (Electronic Line Calling’in kısaltması). Bu sistem, çizgilere çok yakın düşen bir topun saha içinde mi yoksa dışında mı olduğunu saniyenin kesirleri içinde tespit etmeyi sağlıyor. ELC, ayrıca servis esnasında olası ayak hatalarını da otomatik olarak algılıyor.
Bu yöntem ilk kez 2017 Next Gen ATP Finals’ta kullanıldı. Topların otomatik olarak anons edilmesiyle, çizgi hakemlerine artık ihtiyaç kalmadı ve bu hakemler profesyonel kortlardan yavaş yavaş çekildi.
Teniste hawk-eye inovasyonlarının direktörü Ben Figueiredo, ELC’nin işleyişini şöyle anlatıyor: "Kortun çevresine, maç boyunca oyuncunun ve topun konumunu tespit edecek şekilde kalibre edilmiş kameralar yerleştiriyoruz.
Aslında on iki kameradan sekizini kullanıyoruz, ancak kameralardan birinin hasar görmesi veya gücünün azalması durumunda, bu yapı hassasiyetten ödün vermememizi sağlıyor. Tüm kurulum üç gün sürüyor.
US Open’da her kortta toplam on iki kameramız ve ayak hatalarını tespit etmek üzere altı kameramız daha var. Toplamda 204 kameramız bulunuyor. Sistemin hassasiyeti milimetreye kadar inebiliyor ve ITF (Uluslararası Tenis Federasyonu) bu sistemi onayladı."
COVID, teniste teknoloji için bir dönüm noktası
Hawk-eye, yaklaşık on beş yıllık bir süre boyunca profesyonel devreye tam anlamıyla entegre oldu. Ancak tenis, COVID-19 pandemisi sırasında ikinci büyük kırılmasını yaşadı. Sağlık koşulları nedeniyle pek çok etkinlik iptal edilirken, kurumlar bu dönemi branşın "robotlaşma" sürecini hızlandırmak için kullandı.
Böylece 2020 yazından itibaren US Open, New York kompleksindeki en büyük iki stadyumda çizgi hakemlerinin yerini ELC’nin alacağını duyurdu. Arthur Ashe ve Louis Armstrong kortları, elektronik sistemle yüzde yüz donatılmıştı. Amerikan Grand Slam’i örneğini takiben Avustralya Açık da birkaç ay sonra çizgi hakemsiz, bu teknolojiyi yüzde yüz kullanan ilk Majör oldu.
ATP, 2023’te ELC’nin gelişini kesinleştirdi
Hata riskini mümkün olduğunca minimize etmek için ATP, 2023’te ELC sistemini benimsedi. Bu kararla birlikte, 2025 sezonundan itibaren turnuvalarda çizgi hakemlerinin sonu da resmen ilan edilmiş oldu.
"Bu, sporumuz için tarihi bir an. Gelenek, tenisin kalbinde yer alıyor ve çizgi hakemleri yıllar boyunca önemli bir rol oynular," diyordu ATP başkanı Andrea Gaudenzi, 2023’te ELC’nin getirilmesinin ardından yaptığı açıklamada.
"Bununla birlikte, yeniliği ve yeni teknolojileri benimseme sorumluluğumuz var. Sporumuz, mümkün olan en hassas hakemlik sistemini hak ediyor ve 2025’ten itibaren tüm devremiz boyunca bunu uygulamaya koymaktan mutluluk duyuyoruz," diye gerekçelendiriyordu İtalyan yönetici.
Dört Grand Slam’in üçü de bu yöntemi kullanmaya başladı: Toprak kortta oynanan tek turnuva olan Roland-Garros ise yıllık iki haftalık turnuvası boyunca hâlâ çizgi hakemlerinden vazgeçmiyor. Porte d’Auteuil’e hawk-eye ve videonun getirilmesi yönündeki tartışmalar, sarı top dünyasında hâlâ hararetle sürüyor.
Video, 2025’ten itibaren büyük ATP turnuvalarında kullanılacak
Bu araç setini tamamlamak için, video yardımı da 2018 Next Gen ATP Finals’ta yapılan açılışının ardından devreye girdi. Futbol ve ragbi gibi takım sporlarında uzun yıllardır oldukça popüler olan bu sistem, oyunun belirli anlarında hakemler tarafından verilen hatalı kararların düzeltilmesini sağlıyor.
Teniste ise ağın diğer tarafında topun iki kez sıçrayıp sıçramadığını görmek için kullanılabiliyor. ATP, Şubat 2025’te tüm Masters 1000 turnuvalarının artık video kullanacağını açıkladı; bu, büyük bir ilerleme anlamına geliyor.
"Çizgi hakemliği yapan başhakemler, özellikle ‘not up’ (iki sıçrama), hatalar, ‘touch’ (rakibin topa hafifçe temas etmesi), ‘hindrance’ (puan oynanırken rakibi rahatsız edici bir durum), skor hataları ve olası diskalifiye durumlarını tekrar izleyebilecek. Bu da hakemliği daha isabetli hâle getirecek.
Bu, spor için devrim niteliğinde bir yılın devamı. İlk kez tüm profesyonel turnuvalarda, tüm zeminlerde, oyunculara ve taraftarlara mümkün olan en hassas standartları sunmaya yönelik çabalar kapsamında, gerçek zamanlı elektronik hata tespit sistemleri kullanılıyor," diyordu ATP, 2025 başında.
GELENEK HÂLÂ YAŞIYOR
Profesyonel devrenin neredeyse tamamı elektronik hakemliği benimserken, Roland-Garros çizgi hakemlerine sadık kalıyor. Bu tercih, geleneklere saygı ile Fransız usulü tenisin belli bir romantizmini savunma arasında bilinçli bir duruş.

Roland-Garros teknolojiden hâlâ çekingen
Toprak kortta oynanan tek Grand Slam olan Roland-Garros, profesyonel devrede ELC’nin gelişimine direnen son Majör. Topların zeminde, başhakem tarafından incelenebilir izler bıraktığı bir yüzeyde oynandığı için organizasyon bu sistemin kurulmasının gerekli olmadığı kanaatinde.
Roland-Garros, yaptığı bir açıklamada, turnuvanın geleneğini sürdürmek için çizgi hakemlerinin en azından 2026’ya kadar varlığını koruyacağını doğruladı: "2025 edisyonunda, 404 hakem ve görevli mevcuttu. Bunların 284’ü, Fransa’nın tüm liglerinden gelen Fransız temsilcilerdi.
Bu hakemler ve çizgi görevlileri, FFT’ye bağlı ligler, il komiteleri ve kulüpler bünyesinde yıl boyunca maç yöneten yaklaşık 30.000 resmi görevli arasından titizlikle seçiliyor. Bu karar, Roland-Garros’un özgünlüğüne katkıda bulunuyor; zira turnuva, çizgi hakemlerine dayanmaya devam eden son Grand Slam."
Çizgi hakemleri: Yok olmaya yüz tutan bir "insani taraf"
Yine de oyuncuların çoğu, otomatik sistemin Fransız başkentinde de uygulanması yönünde görüş belirtiyor. Figueiredo durumu anladığını söylüyor: "Sistemi kullanıp kullanmamak turnuvaların tasarrufunda. Roland-Garros’un çizgi hakemlerini elinde tutmayı ve başhakemlerin sandalyelerinden inip top izine bakmalarını sevdiğini biliyorum."
"Fransızlar, buna gerçekten ihtiyaçları olup olmadığını ciddi şekilde sorguluyor. Dünyanın dört bir yanındaki seyircilerin gelenekle farklı ilişkileri var. Sadece başhakemlerin inip iz gösterdiğini görmek bile bu geleneğin yaşamasına katkı sunuyor. Roland-Garros, tüm kararların gerçek zamanlı verildiği hawk-eye’ı kurmaya karar verirse turnuva bu insani tarafını kaybedecek," diye tamamlıyor Clarey.
Hawk-eye’ın küçümsenmeyecek bir maliyeti var
US Open kortlarında kullanılan teknolojiyi çok iyi tanıyan Ben Figueiredo, kameraların kurulumunun bir bedeli olduğunun farkında: "Her kortta ekipmanın maliyeti yaklaşık 100.000 dolar. Tüm malzemenin sahibi biziz ve on beş yılı aşkın süredir USTA (Amerikan Tenis Federasyonu) ile de bir ortaklığımız var. Burada tüm masrafları üstlenen onlar," diyor.
Christopher Clarey de bunu doğruluyor: "Bütçeniz sınırlıysa ELC’yi kurmak çok pahalı, ayrıca kurulumu da kolay değil. Bu durum, daha küçük birçok turnuva için engel teşkil ediyor."
HER YERDE OLAN AMA KUSURSUZ OLMAYAN BİR TEKNOLOJİ
Teknoloji tenis dünyasını devrimleştirmeye devam ederken, sınırları ve tartışmaları da beraberinde getiriyor. Son dönemde yaşanan bazı olaylar, sistemde hâlâ varlığını sürdüren boşlukları ve belirsizlikleri ortaya çıkardı; bu da profesyonel devredeki oyuncular ve hakemler arasında tartışmalara neden oldu.
Kritik anlarda yargı hatalarını telafi edememekten, video kullanımını düzenleyen katı kurallara kadar uzanan bu örnekler, teknolojinin her zaman kortta tam adaleti garanti edemeyeceğini gösteriyor.
Teknolojinin tenisteki sınırları
Video sistemi birkaç kez aksaklık yaşadı. 2024 US Open’daki üçüncü tur maçında Anna Kalinskaya ile Beatriz Haddad Maia arasında yaşanan tartışmalı bir puan, tüm dünyada gündem oldu. Öne doğru koştuğu bir pozisyonda Brezilyalı oyuncu, rakibinin bıraktığı kısa topu kaldırdı. Şaşıran Rus oyuncu, bir sonraki vuruşunu kaçırdı. Video tekrarına başvurulduğunda, seyirciler Kalinskaya’nın topunun Haddad Maia topu geri göndermeden önce iki kez sektiğini net biçimde görebildi.
Dolayısıyla Brezilyalı oyuncunun kazandığı puan geçerli değildi; ancak video yardımı incelendikten sonra bile başhakem ilk kararı iptal edemedi. Puan Haddad Maia’ya verildi. Bu olay, maçın kırılma anı oldu ve Güney Amerikalı oyuncu ardından oyuna tamamen hâkim olarak (6-3, 6-1) kazandı.
Benzer bir örnek, 2025 Avustralya Açık’ta Iga Swiatek ile Emma Navarro arasındaki maçta yaşandı. Polonyalı oyuncu, kendi servisinde 6-1, 2-2 avantajla öndeyken, Navarro’nun kısa topuna yetişmek için fileye koşmak zorunda kaldı. Ardından yaptığı başarılı bir karşı drop vuruşuyla puanı kazandı. Ancak Navarro, önceki vuruşunun iki kez sektiğini görmüş gibi görünerek başhakemden videoya başvurmasını istedi.

Ne var ki yönetmelik bu durumda oldukça net. Bir oyuncu, puan devam ediyor olsa bile, videoyu sadece oyunu derhâl bıraktığı takdirde talep edebiliyor. Navarro’nun da belirttiği gibi bu, riskli bir yöntem.
"Puanı kesmedim. Sonraki vuruşu yaptım ve bu yüzden videoya başvuramadım. Bence oynamaya devam etsek bile tekrar izleme imkânına sahip olmamız daha iyi olurdu; çünkü her şey çok hızlı gelişiyor. Başhakeme puanı izleyip izleyemeyeceğimi sordum, o da durmadığım için bakamayacağımızı söyledi," diye açıklıyordu Amerikalı oyuncu maç sonrası basın toplantısında.
"Karar vermek hakemin görevi"
"Vuruşunuzu yapıyorsunuz, rakibiniz topu geri gönderiyor ve siz puanın devam ettiğini düşünüyorsunuz. Aklımdan geçen, her şeye rağmen puanı sonuna kadar oynarsam belki yine de kazanabileceğimdi.
Değerlendirirken, tam bir rallinin ortasında durmak zorunda kalmak biraz moral bozucu. Üstelik durup video isterseniz, belki de top aslında iki kez sekmemiş olacak. Sonuçta karar vermek başhakemin görevi.
Birini suçlamak zor, bu karmaşık bir tercih. Kurallar farklı olmalı çünkü kesin bir karar verebilmek için görüntüleri izleme imkânına sahip olmalıyız," diyerek yakınıyordu Navarro.
2024 Cincinnati’deki Fritz–Nakashima olayı
Hawk-eye ve özellikle de ELC sistemindeki boşluklara dair örnekler hayli fazla. 2024 Cincinnati Masters 1000’de Taylor Fritz ile Brandon Nakashima arasında oynanan maçta, baseline’i aşarak dışarı çıkan bir top olay yarattı. Fritz, ELC’nin topu dışarı göstereceğini düşünerek kısa süre durakladı; ancak oyun devam etti.
Yalnızca birkaç vuruş sonra hakem Greg Allensworth, ralliyi kesip Fritz’le konuştu: "Bana, ELC varken rallinin ortasında oyunu durdurmamız gerektiğini söylemeyin," dedi Amerikalı oyuncu ATP görevlisine. Hakem ise, "Sizi anlıyorum ama sistem böyle işliyor," diye karşılık verdi. Sonuçta puan yeniden oynandı; oysa mantıken Fritz’e verilmesi gerekiyordu.

TEKNOLOJİ: DEVRİM NİTELİĞİNDE AMA HÂLÂ KUSURSUZ DEĞİL
2000’li yılların ortasından bu yana teknoloji, teniste çok önemli bir yer edindi. Hawk-eye, otomatik anons sistemleri, video: Hepsi başhakemlerin işini kolaylaştırmak için tasarlanmış durumda.
Kortların otomatik hakemlik sistemleriyle donatılması, bu sporun tarihinde önemli bir dönüm noktası. Bu gelişmeler, hassasiyet ve adalet konusunda inkâr edilemez güvenceler sunsa da maçlar sırasında insanî etkileşimlerin geleceğine dair soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Oyunun geleneksel ruhunun korunması da tehlikeye girmiş durumda. Yenilik ile kurucu değerlerin korunması arasında dengeli bir çizgi bulmak, sarı top dünyasının çekiciliğini ve özgünlüğünü koruyabilmesi açısından hayati önem taşıyor.
Spor teknolojisi pazarı sürekli büyüyor
2030’a kadar spor teknolojisi pazarının 25,7 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor; bu da 2023’e göre yüzde 26’lık bir artış anlamına geliyor. Tenis söz konusu olduğunda ise ELC ve videonun profesyonel turnuvaların neredeyse tamamında kullanılmasıyla birlikte sporda giderek artan bir "robotlaşma" bekleniyor.
Sadece Roland-Garros hâlâ çizgi hakemlerine güveniyor. Yine de toprak korttaki izler üzerine patlak veren çok sayıdaki tartışma ve pek çok oyuncunun Paris’te teknolojinin kullanılmasına dair talepleri, güncelliğini koruyan meseleler. Fransız Grand Slam’inin organizasyonu, tüm bunları çok yakında yeniden düşünmek zorunda kalacak.
Paralel olarak, toplumda yapay zekânın yükselişi; süreçleri otomatikleştirerek, hizmetleri kişiselleştirerek ve çalışma dünyasını yeniden tanımlayarak çeşitli sektörleri dönüştürüyor. YZ, verimlilik ve erişilebilirliği artırmak için eşi benzeri görülmemiş fırsatlar sunarken, özellikle gizlilik ve güvenlik alanlarında önemli sorunları da gündeme getiriyor.
Yarının tenisi için bir laboratuvar olan Masters Next Gen’in bir geleceği var mı?
Tenis: Sezon arası hakkındaki az bilinen gerçekler – dinlenme, stres ve fiziksel hayatta kalma arasında
Ya tenis ruhunu kaybederse? Robotik hakemlik vakası: gelenek ile insanlıktan uzak modernite arasında
Dosyalar - Suudi Arabistan, sakatlıklar, savaş ve iş dünyası: TennisTemple tarafından ortaya çıkarılan tenisin büyüleyici perde arkası